BİLİM FELSEFESİ
Bunu şu şekilde söyleyebiliriz. Günümüzde herhangi bir insan
bile söylemlerini karşısındakine benimsetmek için" bilimsel "
sıfatını kullanmaktadır. Bu ise bilimin yargı koyucu, kesinlikçi bir yönünü
bize göstermektedir.
Bilimin kendinisinin ne olduğu konusunda ortak bir tanım
yapılamamıştır. Zaten bu kadar yaygın olarak kullanılan bir kavramında tanıma
pek ihtiyacı da yoktur.
Bilimin onyolojik kökenine geldiğimizde şu sonuçla
karşılaşırız. Kısaca bilim; bilim adamları tarafından dünyayı tanıma ve
anlamlandırma çabası sonucu ortaya çıkmıştır ve hayatımızda siyasi, ekonomik,
sosyal, psikolojik vb. alanlarda etkin rol oynamıştır.
Bu kadar değişimi yöneten ve kesin sınırlar çizen bilimin
;kendisinin de sınırları bir değişkenlik göstermektedir. Buna cevap olarak şu
örneği verebiliriz. Bundan yaklaşık 15 yıl öncesine kadar marketlerde bulunan
günlük sütleri zararlı olduğu söylenirdi. Ancak son 5 yıl içerisinde yapılan
açıklamalara göre, koruyucu ambalajlar içerisinde muhafaza edilen sütlerin daha
zararlı olduğu bilim adamları tarafından açıklanmıştır. Her iki durumda da
toplum muhalif bir tepki vermedi. Aksine toplum tarafından benimsendi. Bilimin,
dine göre daha değişken bir dogmatizme sahip olduğu bu durumdan anlaşılmaktadır.
Bilim; kendisini savunan ön plana çıkardığı gibi, kendisine
karşı menfi bir tutum içinde olanları da ön plana çıkarmıştır. İkinci duruma
örnek olarak şunlar söylenebilir. Bazıları bilimsel gelişmelerin, insanlık
tarihine olumsuz etkileri üzerine kitap, dergi, makale vs. yazarak ön plana
çıkmışlardır.
Bilim adamları tarafından ortaya konan bilimin, toplumsal
hayatta şu işlevleri vardır.
1. Yeni bilgiler üretmek.
2. Mevcut bilgileri düşük maliyetle yaygınlaştırmak.
3. Toplumsal rol ve statü dağılımını sağlamak.
Yeni bilgiler üretmek ve mevcut bilgileri yaygınlaştırmak ülkemizde de uygulanmaktadır. Uygulama alanı ise ilkokuldan üniversite kademesine kadardır.Bilimin üçüncü işlevi olarak; toplumsal rol ve statü dağılımını yaptığını söylemiştik. Örnek : Şarkı söyleyen bir insanın, sesini beğenmeyen herhangi bir kişi şarkıcıdan daha iyi şarkı söylediğini iddia edebilir. Ancak sıradan bir insanın, bir cerrahtan daha iyi ameliyat yaptığını söylemesi pek de mümkün değildir.
Cerraha bu yetkiyi ve yeterlilik belgesini sağlayan ise
diplomasıdır. Diploma, cerrah olacak kimsenin lisan eğitimi esnasında olan
sınavlar ve daha sonraki dönemlerde olan sınavlarda geçerli bir puanı aldığı,
bir icazetname olarak görülebilir.
Her bilim dalı kendini diğer bilim dallarından ayrıştıran, farklılaştıran ölçütler koymaya çalışır. Bu farklılığın, kendilerine ayrı bir statü kazandırdığını iddia ederler. Bilim adamları, bilimlerin tasnifini veya derecelendirmesini yaparken ilk olarak kendi alanı olan bilim dalını zikreder. Ancak; tesadüfi yada icbari olarak girdiği bu bilim dalını kesin olarak savunması şarşıtıcı bir durum olarak kabul edilebilir. Bilim dalları, kendi usullerini, kavramlaştırmalarını diğer bilim dallarından farklı bir şekilde ortaya koyma çabası içindedirler.
Bu durum; sosyal bilimlerde bile dışlanan felsefeden tutunda
tarihçi, siyasetçi, sosyolog, psikolog, iktisatçı vb. bilim adamlarının hepsi
için geçerlidir, diyebiliriz. Bir felsefeci statü olarak diğer bilimlerden
üsütpb bir mevkide olduğunu iddia ederken, aynı iddiayı bir iktisatçı da dile
getirebilir. Bu üstünlük iddiası bir var olma sorunudur. Ancak, bilim
adamlarının bu savunmasının arka planda bir fanatizme dönüşmesi ilginç ve
tehlikelidir. Bilimler bu üstünlük mücadelesini varlığını devam ettirmek için
vermişlerdir. Tabi, bazen de en önemli bilim dalının kendi bilim dalı olduğu
yalanını söyleyebilirler.
Felsefenin bilimleştirilmesi ve bilim felsefesi aynı şeyler
değildir. Bilim felsefesi, bilim üzerine düşünmedir. Bu düşünmeyi yaparken,
bazı sorular sorar. Bu sorular:
1. Nedensellik, bilinebilir mi?
2. Nedensellik ve determinizm aynı şey midir?
3. Bilimsel yasa nedir?
4. Toplum ve doğa yasaları aynı mıdır?
5. Aynı konuda ortaya atılan bilimsel teoriler den hangisi
seçilecektir ve nasıl seçilecektir?
6. Bilimsel bilginin özellikleri nelerdir?
7. Farklı bilimlerin bilimsel ölçütleri aynı mıdır?
8. Bilin adamlarının kullandığı dil nasıl çözümlenir?
9. Tarih, mantık ve felsefe bir bilim midir?
10. Bilimsel bilgi ile toplum arasındaki ilişki nasıldır?
11. Bilimsel bilgi ile yetinmek mümkün müdür?
Bilimin, insanoğlunun gelişimine bağlı olarak dinamik bir
bir süreç içinde olduğu aşikardır. Bu sebeple; bilimler hayatı izler, bilim
felsefesi de bilimi izler, diyebiliriz.
2. Bilim Felsefesinde Doğrulamacılık ve Mantıksal Doğrulamacılık
Bilgi edinme ve üretme sürecinde özne-nesne ilişkisi ile doğru ve güvenilir bilgi tartışması ilk insanlardan veri varlığını devam ettirmektedir. Bir bilginin doğruluğunun ispatı için bir çok yola başvurulmuştur. Bunlar;
A) Akılcılık: Zihnin, dış gözlemi bize hiç bir zaman
veremeyeceği, evrene ilişkin bazı doğruları kesin bir biçimde bilme gücüne
sahip olduğu düşüncesidir.
B) Deneycilik: Doğru ve güvenilir bilginin deney ve gözleme
dayandığını söylemek yerinde olur. Deneyciliğin, akılcılıktan ayrılan yönü;
önceliğini aklın soyut ilkelerine değil, duyu izlenimlerini vermesi yer alır.
C) Tümdengelim: İsimden anlaşıldığı gibi tünel öncüllerden
tikel doğrulara ulaşma yöntemidir. Ancak burada tikellerin doğru olmasının şartı,
öncüllerin doğru olmasına bağlıdır.
D) Tümevarım: Aristotelesçi tümdengelime karşı çıkıştır.
1600'lü yıllarda Francis Bacon, tarafından ortaya konulmuştur. Bu yöntem,
sınırlı gözlemle; deney yapılan grubun niteliklerinden yola çıkarak, grup
dışındakilere de genellenmesidir.
Örneğin:67. koyun, memelidir..
.
.
.
155. koyun memelidir.
Dolayısıyla bütün koyunlar, memelidir. Bu yargı bilimsel bir
yargı olarak kabul edilebilir.
E) Mantıksal Pozitivizm
Bu pozitivzm, Comte'un pozitivzmine benzemekle birlikte, birbirinin aynısı değildir. Mantıksal pozitivistler; bilim, felsefe, edebiyat, fizik, psikoloji vb. alanlarda metafizik tortuları ayıklayarak yeni bir felsefe ve bilim inşa etmeye çalıştılar. Onlara göre iki tür bilgi vardır: Bilimsel bilgi ve bilimsel olmayan bilgi. Mantıksal pozitivistlere göre bilimsel olmayan bir bilginin hiçbir değeri yoktur.
Mantıksal pozitivistlere göre felsefenşn, dünyayı betimlemek
gibi bir görevi yoktur. Bunu, zaten bilim yapıyordu. Felsefeye düşen görev ise
bilimin kavram ve ispat yöntemlerini açığa kavuşturmaktı. Peter Winch, bu
durumu "temizlikçi felsefe" şeklinde tanımlamıştır. Yani, söz
etmekten söz etmek vardır.
Mantıksal pozitivistler; mekanik materyalizm, Yeni Kantçılık
ve Yeni pozitivizm akımlarından
etkilenmişlerdir. Mantıksal pozitivistlere göre metafizik olan
anlamsızdır. Onlar duyusal deneylerde indirgenemeyen ve gözlemlenemeyen
durumları anlamsız olarak kabul etmiş ve görüşlerinde yer vermemişlerdir. Aynı
şekilde onlara göre etik de hiçbir değer belirtmez. Mesela;" parayı çaldın
ve para çalman, yanlıştır" yargıları sadece duyguları belli eder. Bir
önermenin doğru olmasının ilk şartı anlamlı olmasıdır. Bu da totolojik
olmamakla sağlanır. Örneğin: "Ahmet, insandır." yargısı "Ahmet,
siyahidir.." yargısına göre daha anlamsızdır. Çünkü ilk yargıda gözleme
gerek duymaksızın, Ahmet isminin bir insana ait olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak, ikinci yargıda Ahmet'i siyahi olup olmadığı gözlem sonucu doğrulanabilir. Bir yargının doğrulanabilirliği ise duyusal tespit ile mümkündür. Bir teori, kavramlar ve yargılardan oluşur çbu teori olgular dünyasını birebir tekabül biçiminde yansıtıyorsa doğru veya geçerliğe uygundur.
3. Bölüm
Karl Popper ve Yanlışlamacılık
Popper'a kadar bir bilginin geçerliliği doğrulanabilirlik ilkesiyle varlığını devam ettiriyordu. Ancak, Popper ile birlikte bilim metodolojisinin sorunları çözme yöntemlerinden biri 'yanlışlamacılık' oldu. Yanlışlamacılık, isim kökünün olumsuz olması hasebiyle pek de olumlu bir intiba bırakmamaktadır. Ancak Popper, yanlışlamacılığın sınırlarını doğrulanabilirlikten saha kesin olarak çizmiştir.
Örneğin ; Asırlardır Güneş, batıdan batmaktadır. Doğrulanabilirlik ilkesine göre, önceki gözlemlerimize dayanarak Güneş'i sonsuza kadar batı tarafından batacağını söyleyebiliriz. Bu cümle, İslam dinine muhalif bir görüş diye zikredilmemelidir. Popper'ın yanlışlamacılığına göre ise Güneşin günümüze kadar batı tarafından batması, onun sonsuza kadar batı tarafından batacağına dair kesin bir kanıt değildir. Popper'a göre bir bilgi sınanmayla değer kazanır. Bu konu için de şu örneği verebiliriz: "Bir öğrenci sınavdan 0- 100 arası bir puan alacağım dediği zaman. Sınavdan 05 de alsa 92 puan da alsa doğru söylemiş olur." Popper'a göre ise bir yargı sınanmamya tabi tutulmalıdır. Öğrencinin puanı her iki durumda da sınanmayla yer vermediği için bilimsellik vasfı kazanmaz.
Bir önerme in bilimsellik vasfı kazanabilmesi için, onun
mantıksal kurgusunun sınanmaya ve bu sınanmalar sonucu yanlışlanabilmeye imkan
sağlamasına bağlıdır. Popper'ın eleştirel akılcılığı, onun şüpheci olduğunu
göstermez. Kesin yargı diyemeyiz derken, tanışabilir lik ilkesini ortaya
koymuştur.
4. Bölüm
Dil ve Bilim
Wittgenstein, bir bilim felsefecisi olmamakla birlikte bilim tartışmalarına önemli katkıları olan bir filozoftur. Otuz yıl arayla birbirine muhalif olarak yazdığı iki temel eseri vardır. Bu iki eserinde savunucuları vardır. İlk olarak Tractatus adlı eseri yazmıştır. Bu eserinde gerçekliği duyusal gözlemlere indirgemiştir. Ayrıca Wittgenstein ; dilin, doğanın bir resmş olduğunu söylemiştir. Ahlak ile olgular arasında mantıksal bir bağ olmadığını savunmuştur.
İktisatçı Sraffa ile karşılaştıktan sonra Tractatus'tan farklı bir görüşte Felsefi Soruşturmaları yazmıştır. Bu eserinde dilin, dünyanın bir resmi olmadığını; aksine dilşnv dünyayı kendisiyle tanıdığımız bşr araç olduğunu söylemiştir. Wittgenstein, Tractatus ile mantıksal pozitivistleri, Felsefi Soruşturmalar ile Kuhn'u etkilemiştir.
Saussure, dil konusunda satranç benzetimini kullanır. Nasıl
ki satrançta, taşların değeri tahta üzerindeki konumuna göre değişir. Aynı
şekilde dildeki kelimelerin anlamları da dil sistemleri içindeki konumlarına
göre belirlenir.
5. Bölüm
Bilimde Uylaşım ve Devrim
Lakatos, Popper'ın yanlışlamacılığı ile Kuhn'un
eşölçülemezliğinin sentezini yapmıştır. Esas alanı matematik felsefesidir.
Lakatos, Popper'ın yanlışlamacılığını üçe ayırmıştır.
1. Dogmatik yanlışlamacılık
2. Metodolojik yanlışlamacılık
3. Sofistike yanlışlamacılık
Bu üç tür yanlışlamacılıktan en zayıf olanı, dogmatif yanlışlamacılıktır.
Nasıl ki dogmatik doğrulamacılık mümkün değilse dogmatik yanlışlamacılıkda
mümkün değildir. Hume' a göre ise bilimin gelişmesi tümevarımsal ve
irrasyoneldir.
6. Bölüm
Althusser ve Teorik Pratiğin Geliştirilmesi
Althusser, Marksist ve Freudyen düşüncelerin Senteziyle yeni
bir felsefe oluşturmuştur. Ona göre kavramlar nesneler sayesinde değer kazanır.
Çünkü köpek fikri havlamayacağı gibi daire fikri de gerçek de bir daire
değildir.
7. Bölüm
Bu konuda ön plana çıkan bilim felsefecisi, 1925-1994 yılları arasında yaşayan Paul Feyerabend'dir. Feyerabend "Yönteme Hayır" adlı eseriyle bilimde tek bir yöntemin olmadığını aksine yöntemlerin çoluğunu vurgulamıştır. Bu görüşün sadece kendisine ait olmadığını, bizzat Einstein'ın da bu görüş taraftarı olduğunu savunmuştur. Bilimin kendiliğinden özgürleştirici ve aydınlatıcı olmadığını söylemiştir. Çünkü bilimin bazı durumlarda iktidar oluşumunun ve aktarımının bir aracı haline geldiğini söylemiştir.
9. Bölüm
Araçsal, İşlemsel Bilgi Teorileri
Araçsallık terimini ilk kullanan John Dewey'dir. Araçsallığa
göre çıkarılan sonuçlarda hiçbir aykırılık yoksa, şu halde pratik bakımdan her
iki fikirde aynı şeye karşılık olmaktadır ve her çeşit tartışma gereksizdir.
Önemli olan, bilginin genel amaca yönelik kullanılmasıdır.
Percy Bridgman'a göre bir kavramın tanımının uygunluğu, onun
özelliklerini değik fiili işlemlerde nasıl kullanıldığını gösterir. Evrim
kavramı; basit, sade ve biçimsiz olandan
belirgin ve karmaşık olana, ilk elden mükemmele doğru, doğrusal, düzenli
ve ilerlemeci nitelikteki değişimi ifade etmektedir. Evrim kuramının 4 temel
unsuru vardır: Çeşitlenme, kalıtım, çoğalma ve doğal ayıklanma.
9. Bölüm
Antibilim: Modern Bilim Sanık Sandalyesinde
Modern bilim; 2. Dünya Savaşında atom bombasının
kullanılması, biyolojik silahların ortaya çıkması, Doğu dünyasının bilimsel
anlamda Batı dünyasının gerisinde kalması, Marksist ve Feminist eleştiriler
gibi durumlar karşısında suçlu bulunmuştur. Bilimin ; değerler, Tanrı ve insanı
silikleştirdiği kanaati yaygındır.
10. Bölüm
Postmodernizm
Modern, eskiden kopuş anlamındadır. Modern- postmodern ilişkisi geleneksel-modern ilişkisi gibi öncekinin farklılığını anlatmaktadır. Modern dönemde; duyum ve insan aklı geleneksel döneme göre değerli olan Tanrı buyruklarının yerini almıştır. Postmodernizm, modernizmin karşısına şu düşüncelerle çıkmıştır:
1. Ruhun diyakektiği, sınıfsız toplum, insanlığın
ilerlemesi, kalkınma ve aydınlanma gibi büyük öykülere karşı çıkılmalıdır.
2. Homojen toplum söylemine karşı çıkılmalıdır.
3. Evrensel değerleri yakalamak uğruna özgünlükler ve
özgüllükler yok edilmemelidir.
4. İnsana yol gösterecek, tek bir yol işlevsel değildir.
5. Tüm insanları kapsayacak, metadil ve metaanlatılar
yoktur.
6. İnsanlığın kurtuluşu için büyük anlattılar üretmek yerine
yerel değerlere sınırlı müdahaleler yapılmalıdır.
7. İndirgemecilik, özcülük ve temelciliğe karşı çıkılmalıdır
Sonuç
Genel olarak şunlar
söylenebilir. Bilim adamlarının genelde felsefenin boş bir uğraş olduğuna dair
görüşlerinden haberdarız. Onlar her ne kadar böyle düşünsede ; biz bilimin
felsefeden, felsefenin de bilimden beslendiğini biliriz.
Ancak bilim adamının yaptığı buluştan kimin ne anladığı ise
ayrı bir konudur. Bu duruma şöyle bir örnek verilebilir: Şair Cahit Külebi,
aynı zamanda Maarif müfettişidir. Bir gün denetime gittiği bir okulda kendi
eseri mütalaa edilmektedir. Ders öğretmeni, Külebi'nin şiiri hakkından yazardan
çok farklı yorumlarda bulunmaktadır. Külebi, bu durumu kendisine aktardığında,
öğretmen şu cevabı vermiştir. Efendim! Siz yazarsınız, biz yorumlarız.
Burada bence en makul görüş
Feyerabend' in her şey gider düşüncesiyle bilimin, hayatın tüm alanlarında
yaygınlaştırılması çabasıdır. Kapitalizmin, sonunun ne zaman geleceği sorusuna
verilecek bir cevabın şu an için olmadığı bir gerçektir. Ayrıca kısa bir zaman
içerisinde de cevaplanacak bir durum gibi de gözükmemektedir.
Faydalanılan Metin: Ömer Demir, Bilim Felsefesi
0 Yorumlar