Ad Code

Responsive Advertisement

Bilim Felsefesi Özet

 

                 BİLİM FELSEFESİ

        Bilim nedir? yada Bilim kimdir? Sorularını bilime özel olarak sorabiliriz. Ancak bilim nedir sorusu bilimin özne olmadığı durumlarda sorulur. Lakin günümüz ve geçmiş yaşantılarını kontrol eden bir mekanizma olarak düşündüğümüzde "Bilim Kimdir?" sorusu daha makul görünmektedir. Çünkü bilim, insan hayatını inşa eden, düzenleyen yada değiştiren bir bir mekanizma halini almıştır.

          Bunu şu şekilde söyleyebiliriz. Günümüzde herhangi bir insan bile söylemlerini karşısındakine benimsetmek için" bilimsel " sıfatını kullanmaktadır. Bu ise bilimin yargı koyucu, kesinlikçi bir yönünü bize göstermektedir.

      Bilimin kendinisinin ne olduğu konusunda ortak bir tanım yapılamamıştır. Zaten bu kadar yaygın olarak kullanılan bir kavramında tanıma pek ihtiyacı da yoktur.

          Bilimin onyolojik kökenine geldiğimizde şu sonuçla karşılaşırız. Kısaca bilim; bilim adamları tarafından dünyayı tanıma ve anlamlandırma çabası sonucu ortaya çıkmıştır ve hayatımızda siyasi, ekonomik, sosyal, psikolojik vb. alanlarda etkin rol oynamıştır.

            Bu kadar değişimi yöneten ve kesin sınırlar çizen bilimin ;kendisinin de sınırları bir değişkenlik göstermektedir. Buna cevap olarak şu örneği verebiliriz. Bundan yaklaşık 15 yıl öncesine kadar marketlerde bulunan günlük sütleri zararlı olduğu söylenirdi. Ancak son 5 yıl içerisinde yapılan açıklamalara göre, koruyucu ambalajlar içerisinde muhafaza edilen sütlerin daha zararlı olduğu bilim adamları tarafından açıklanmıştır. Her iki durumda da toplum muhalif bir tepki vermedi. Aksine toplum tarafından benimsendi. Bilimin, dine göre daha değişken bir dogmatizme sahip olduğu bu durumdan anlaşılmaktadır.

       Bilim; kendisini savunan ön plana çıkardığı gibi, kendisine karşı menfi bir tutum içinde olanları da ön plana çıkarmıştır. İkinci duruma örnek olarak şunlar söylenebilir. Bazıları bilimsel gelişmelerin, insanlık tarihine olumsuz etkileri üzerine kitap, dergi, makale vs. yazarak ön plana çıkmışlardır.

 Bilim adamları tarafından ortaya konan bilimin, toplumsal hayatta şu işlevleri vardır.

1. Yeni bilgiler üretmek.

2. Mevcut bilgileri düşük maliyetle yaygınlaştırmak.

3. Toplumsal rol ve statü dağılımını sağlamak.

    Yeni bilgiler üretmek ve mevcut bilgileri yaygınlaştırmak ülkemizde de uygulanmaktadır. Uygulama alanı ise ilkokuldan üniversite kademesine kadardır.Bilimin üçüncü işlevi olarak; toplumsal rol ve statü dağılımını yaptığını söylemiştik. Örnek : Şarkı söyleyen bir insanın, sesini beğenmeyen herhangi bir kişi şarkıcıdan daha iyi şarkı söylediğini iddia edebilir. Ancak sıradan bir insanın, bir cerrahtan daha iyi ameliyat yaptığını söylemesi pek de mümkün değildir.

 Cerraha bu yetkiyi ve yeterlilik belgesini sağlayan ise diplomasıdır. Diploma, cerrah olacak kimsenin lisan eğitimi esnasında olan sınavlar ve daha sonraki dönemlerde olan sınavlarda geçerli bir puanı aldığı, bir icazetname olarak görülebilir.

     Her bilim dalı kendini diğer bilim dallarından ayrıştıran, farklılaştıran ölçütler koymaya çalışır. Bu farklılığın, kendilerine ayrı bir statü kazandırdığını iddia ederler. Bilim adamları, bilimlerin tasnifini veya derecelendirmesini yaparken ilk olarak kendi alanı olan bilim dalını zikreder. Ancak; tesadüfi yada icbari olarak girdiği bu bilim dalını kesin olarak savunması şarşıtıcı bir durum olarak kabul edilebilir. Bilim dalları, kendi usullerini, kavramlaştırmalarını diğer bilim dallarından farklı bir şekilde ortaya koyma çabası içindedirler.

      Bu durum; sosyal bilimlerde bile dışlanan felsefeden tutunda tarihçi, siyasetçi, sosyolog, psikolog, iktisatçı vb. bilim adamlarının hepsi için geçerlidir, diyebiliriz. Bir felsefeci statü olarak diğer bilimlerden üsütpb bir mevkide olduğunu iddia ederken, aynı iddiayı bir iktisatçı da dile getirebilir. Bu üstünlük iddiası bir var olma sorunudur. Ancak, bilim adamlarının bu savunmasının arka planda bir fanatizme dönüşmesi ilginç ve tehlikelidir. Bilimler bu üstünlük mücadelesini varlığını devam ettirmek için vermişlerdir. Tabi, bazen de en önemli bilim dalının kendi bilim dalı olduğu yalanını söyleyebilirler.

   Felsefenin bilimleştirilmesi ve bilim felsefesi aynı şeyler değildir. Bilim felsefesi, bilim üzerine düşünmedir. Bu düşünmeyi yaparken, bazı sorular sorar. Bu sorular:

1. Nedensellik, bilinebilir mi?

2. Nedensellik ve determinizm aynı şey midir?

3. Bilimsel yasa nedir?

4. Toplum ve doğa yasaları aynı mıdır?

5. Aynı konuda ortaya atılan bilimsel teoriler den hangisi seçilecektir ve nasıl seçilecektir?

6. Bilimsel bilginin özellikleri nelerdir?

7. Farklı bilimlerin bilimsel ölçütleri aynı mıdır?

8. Bilin adamlarının kullandığı dil nasıl çözümlenir?

9. Tarih, mantık ve felsefe bir bilim midir?

10. Bilimsel bilgi ile toplum arasındaki ilişki nasıldır?

11. Bilimsel bilgi ile yetinmek mümkün müdür?

   Bilimin, insanoğlunun gelişimine bağlı olarak dinamik bir bir süreç içinde olduğu aşikardır. Bu sebeple; bilimler hayatı izler, bilim felsefesi de bilimi izler, diyebiliriz.

 

 

2. Bilim Felsefesinde Doğrulamacılık ve Mantıksal Doğrulamacılık

       Bilgi edinme ve üretme sürecinde özne-nesne ilişkisi ile doğru ve güvenilir bilgi  tartışması ilk insanlardan veri varlığını devam ettirmektedir. Bir bilginin doğruluğunun ispatı için bir çok yola başvurulmuştur. Bunlar;

A) Akılcılık: Zihnin, dış gözlemi bize hiç bir zaman veremeyeceği, evrene ilişkin bazı doğruları kesin bir biçimde bilme gücüne sahip olduğu düşüncesidir.

B) Deneycilik: Doğru ve güvenilir bilginin deney ve gözleme dayandığını söylemek yerinde olur. Deneyciliğin, akılcılıktan ayrılan yönü; önceliğini aklın soyut ilkelerine değil, duyu izlenimlerini vermesi yer alır.

C) Tümdengelim: İsimden anlaşıldığı gibi tünel öncüllerden tikel doğrulara ulaşma yöntemidir. Ancak burada tikellerin doğru olmasının şartı, öncüllerin doğru olmasına bağlıdır.

D) Tümevarım: Aristotelesçi tümdengelime karşı çıkıştır. 1600'lü yıllarda Francis Bacon, tarafından ortaya konulmuştur. Bu yöntem, sınırlı gözlemle; deney yapılan grubun niteliklerinden yola çıkarak, grup dışındakilere de genellenmesidir.

Örneğin:67. koyun, memelidir..

.

.

.

155. koyun memelidir.

Dolayısıyla bütün koyunlar, memelidir. Bu yargı bilimsel bir yargı olarak kabul edilebilir.

E) Mantıksal Pozitivizm

 Bu pozitivzm, Comte'un pozitivzmine benzemekle birlikte, birbirinin aynısı değildir. Mantıksal pozitivistler; bilim, felsefe, edebiyat, fizik, psikoloji vb. alanlarda metafizik tortuları ayıklayarak yeni bir felsefe ve bilim inşa etmeye çalıştılar. Onlara göre iki tür bilgi vardır: Bilimsel bilgi ve bilimsel olmayan bilgi. Mantıksal pozitivistlere göre bilimsel olmayan bir  bilginin hiçbir değeri yoktur.

   Mantıksal pozitivistlere göre felsefenşn, dünyayı betimlemek gibi bir görevi yoktur. Bunu, zaten bilim yapıyordu. Felsefeye düşen görev ise bilimin kavram ve ispat yöntemlerini açığa kavuşturmaktı. Peter Winch, bu durumu "temizlikçi felsefe" şeklinde tanımlamıştır. Yani, söz etmekten söz etmek vardır.

  Mantıksal pozitivistler; mekanik materyalizm, Yeni Kantçılık ve Yeni pozitivizm akımlarından  etkilenmişlerdir. Mantıksal pozitivistlere göre metafizik olan anlamsızdır. Onlar duyusal deneylerde indirgenemeyen ve gözlemlenemeyen durumları anlamsız olarak kabul etmiş ve görüşlerinde yer vermemişlerdir. Aynı şekilde onlara göre etik de hiçbir değer belirtmez. Mesela;" parayı çaldın ve para çalman, yanlıştır" yargıları sadece duyguları belli eder. Bir önermenin doğru olmasının ilk şartı anlamlı olmasıdır. Bu da totolojik olmamakla sağlanır. Örneğin: "Ahmet, insandır." yargısı "Ahmet, siyahidir.." yargısına göre daha anlamsızdır. Çünkü ilk yargıda gözleme gerek duymaksızın, Ahmet isminin bir insana ait olduğu anlaşılmaktadır.

  Ancak, ikinci yargıda Ahmet'i siyahi olup olmadığı gözlem sonucu doğrulanabilir. Bir yargının doğrulanabilirliği ise duyusal tespit ile mümkündür. Bir teori, kavramlar ve yargılardan oluşur çbu teori olgular dünyasını birebir tekabül biçiminde yansıtıyorsa doğru veya geçerliğe uygundur.

3. Bölüm

Karl Popper ve Yanlışlamacılık

    Popper'a kadar bir bilginin geçerliliği doğrulanabilirlik ilkesiyle varlığını devam ettiriyordu. Ancak, Popper ile birlikte bilim metodolojisinin sorunları çözme yöntemlerinden biri 'yanlışlamacılık' oldu. Yanlışlamacılık, isim kökünün olumsuz olması hasebiyle pek de olumlu bir intiba bırakmamaktadır. Ancak Popper, yanlışlamacılığın sınırlarını doğrulanabilirlikten saha kesin olarak çizmiştir.

  Örneğin ; Asırlardır Güneş, batıdan batmaktadır. Doğrulanabilirlik ilkesine göre, önceki gözlemlerimize dayanarak Güneş'i sonsuza kadar batı tarafından batacağını söyleyebiliriz. Bu cümle, İslam dinine muhalif bir görüş diye zikredilmemelidir. Popper'ın yanlışlamacılığına göre ise Güneşin günümüze kadar batı tarafından batması, onun sonsuza kadar batı tarafından batacağına dair kesin bir kanıt değildir. Popper'a göre bir bilgi sınanmayla değer kazanır. Bu konu için de şu örneği verebiliriz: "Bir öğrenci sınavdan 0- 100 arası bir puan alacağım dediği zaman. Sınavdan 05 de alsa 92 puan da alsa doğru söylemiş olur."  Popper'a göre ise bir yargı sınanmamya tabi tutulmalıdır. Öğrencinin puanı her iki durumda da sınanmayla yer vermediği için bilimsellik vasfı kazanmaz.

     Bir önerme in bilimsellik vasfı kazanabilmesi için, onun mantıksal kurgusunun sınanmaya ve bu sınanmalar sonucu yanlışlanabilmeye imkan sağlamasına bağlıdır. Popper'ın eleştirel akılcılığı, onun şüpheci olduğunu göstermez. Kesin yargı diyemeyiz derken, tanışabilir lik ilkesini ortaya koymuştur.

4. Bölüm

Dil ve Bilim

   Wittgenstein, bir bilim felsefecisi olmamakla birlikte bilim tartışmalarına önemli katkıları olan bir filozoftur. Otuz yıl arayla birbirine muhalif olarak yazdığı iki temel eseri vardır. Bu iki eserinde savunucuları vardır. İlk olarak Tractatus adlı eseri yazmıştır. Bu eserinde gerçekliği duyusal gözlemlere indirgemiştir. Ayrıca Wittgenstein ; dilin, doğanın bir resmş olduğunu söylemiştir. Ahlak ile olgular arasında mantıksal bir bağ olmadığını savunmuştur.

      İktisatçı Sraffa ile karşılaştıktan sonra Tractatus'tan farklı bir görüşte Felsefi Soruşturmaları yazmıştır. Bu eserinde dilin, dünyanın bir resmi olmadığını; aksine dilşnv dünyayı kendisiyle tanıdığımız bşr araç olduğunu söylemiştir. Wittgenstein, Tractatus ile mantıksal pozitivistleri, Felsefi Soruşturmalar ile Kuhn'u etkilemiştir.

   Saussure, dil konusunda satranç benzetimini kullanır. Nasıl ki satrançta, taşların değeri tahta üzerindeki konumuna göre değişir. Aynı şekilde dildeki kelimelerin anlamları da dil sistemleri içindeki konumlarına göre belirlenir.

5. Bölüm

Bilimde Uylaşım ve Devrim

    Lakatos, Popper'ın yanlışlamacılığı ile Kuhn'un eşölçülemezliğinin sentezini yapmıştır. Esas alanı matematik felsefesidir. Lakatos, Popper'ın yanlışlamacılığını üçe ayırmıştır.

1. Dogmatik yanlışlamacılık

2. Metodolojik yanlışlamacılık

3. Sofistike yanlışlamacılık

  Bu üç tür yanlışlamacılıktan en zayıf olanı, dogmatif yanlışlamacılıktır. Nasıl ki dogmatik doğrulamacılık mümkün değilse dogmatik yanlışlamacılıkda mümkün değildir. Hume' a göre ise bilimin gelişmesi tümevarımsal ve irrasyoneldir.

6. Bölüm

Althusser ve Teorik Pratiğin Geliştirilmesi

   Althusser, Marksist ve Freudyen düşüncelerin Senteziyle yeni bir felsefe oluşturmuştur. Ona göre kavramlar nesneler sayesinde değer kazanır. Çünkü köpek fikri havlamayacağı gibi daire fikri de gerçek de bir daire değildir.

7. Bölüm

Anarşist Bilgi Kuramı

   Bu konuda ön plana çıkan bilim felsefecisi, 1925-1994 yılları arasında yaşayan Paul Feyerabend'dir. Feyerabend "Yönteme Hayır" adlı eseriyle bilimde tek bir yöntemin olmadığını aksine yöntemlerin çoluğunu vurgulamıştır. Bu görüşün sadece kendisine ait olmadığını, bizzat Einstein'ın da bu görüş taraftarı olduğunu savunmuştur. Bilimin kendiliğinden özgürleştirici ve aydınlatıcı olmadığını söylemiştir. Çünkü bilimin bazı durumlarda iktidar oluşumunun ve aktarımının bir aracı haline geldiğini söylemiştir.

9. Bölüm

Araçsal, İşlemsel Bilgi Teorileri

   Araçsallık terimini ilk kullanan John Dewey'dir. Araçsallığa göre çıkarılan sonuçlarda hiçbir aykırılık yoksa, şu halde pratik bakımdan her iki fikirde aynı şeye karşılık olmaktadır ve her çeşit tartışma gereksizdir. Önemli olan, bilginin genel amaca yönelik kullanılmasıdır.

   Percy Bridgman'a göre bir kavramın tanımının uygunluğu, onun özelliklerini değik fiili işlemlerde nasıl kullanıldığını gösterir. Evrim kavramı; basit, sade ve biçimsiz olandan  belirgin ve karmaşık olana, ilk elden mükemmele doğru, doğrusal, düzenli ve ilerlemeci nitelikteki değişimi ifade etmektedir. Evrim kuramının 4 temel unsuru vardır: Çeşitlenme, kalıtım, çoğalma ve doğal ayıklanma.

9. Bölüm

Antibilim: Modern Bilim Sanık Sandalyesinde

   Modern bilim; 2. Dünya Savaşında atom bombasının kullanılması, biyolojik silahların ortaya çıkması, Doğu dünyasının bilimsel anlamda Batı dünyasının gerisinde kalması, Marksist ve Feminist eleştiriler gibi durumlar karşısında suçlu bulunmuştur. Bilimin ; değerler, Tanrı ve insanı silikleştirdiği kanaati yaygındır.

10. Bölüm

Postmodernizm

Modern, eskiden kopuş anlamındadır. Modern- postmodern ilişkisi geleneksel-modern ilişkisi gibi öncekinin farklılığını anlatmaktadır. Modern dönemde; duyum ve insan aklı geleneksel döneme göre değerli olan Tanrı buyruklarının yerini almıştır. Postmodernizm, modernizmin karşısına şu düşüncelerle çıkmıştır:

1. Ruhun diyakektiği, sınıfsız toplum, insanlığın ilerlemesi, kalkınma ve aydınlanma gibi büyük öykülere karşı çıkılmalıdır.

2. Homojen toplum söylemine karşı çıkılmalıdır.

3. Evrensel değerleri yakalamak uğruna özgünlükler ve özgüllükler yok edilmemelidir.

4. İnsana yol gösterecek, tek bir yol işlevsel değildir.

5. Tüm insanları kapsayacak, metadil ve metaanlatılar yoktur.

6. İnsanlığın kurtuluşu için büyük anlattılar üretmek yerine yerel değerlere sınırlı müdahaleler yapılmalıdır.

7. İndirgemecilik, özcülük ve temelciliğe karşı çıkılmalıdır

 

 
Sonuç

 Genel olarak şunlar söylenebilir. Bilim adamlarının genelde felsefenin boş bir uğraş olduğuna dair görüşlerinden haberdarız. Onlar her ne kadar böyle düşünsede ; biz bilimin felsefeden, felsefenin de bilimden beslendiğini biliriz.

Ancak bilim adamının yaptığı buluştan kimin ne anladığı ise ayrı bir konudur. Bu duruma şöyle bir örnek verilebilir: Şair Cahit Külebi, aynı zamanda Maarif müfettişidir. Bir gün denetime gittiği bir okulda kendi eseri mütalaa edilmektedir. Ders öğretmeni, Külebi'nin şiiri hakkından yazardan çok farklı yorumlarda bulunmaktadır. Külebi, bu durumu kendisine aktardığında, öğretmen şu cevabı vermiştir. Efendim! Siz yazarsınız, biz yorumlarız.

Burada bence en makul görüş Feyerabend' in her şey gider düşüncesiyle bilimin, hayatın tüm alanlarında yaygınlaştırılması çabasıdır. Kapitalizmin, sonunun ne zaman geleceği sorusuna verilecek bir cevabın şu an için olmadığı bir gerçektir. Ayrıca kısa bir zaman içerisinde de cevaplanacak bir durum gibi de gözükmemektedir.

Faydalanılan Metin: Ömer Demir, Bilim Felsefesi


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement