Ad Code

Responsive Advertisement

Cehaletin Şöhreti

 

 Bilmediğimizi Bilmiyoruz 

Her gün sıkça karşılaştığımız kavramlardan biri de "Cahil"dir. Cahil kavramını incelediğimiz zaman; herhangi bir konuda bilgi sahibi olmayan, ondan ihtiyari veya gayri ihtiyari haberdar olmayan ve öğrendiği bilgiye uygun şekilde davranmayan şeklinde bir tanımlama ile karşı karşıya kalırız.

  Cahil kavramına zıt olan kavramlara baktığımız zaman; bilgili, okumuş, âlim, bilge, ehil veya ârif gibi kavramlar ile etkileşim halinde oluruz. Yukarıda zikredilen kavramlar arasında bazen küçük, bazen de büyük farklılıklar vardır. Ancak bu kavramlar üzerine sayfalarca yazı yazılsa bile, bu yazının konusu değildir. Bu yazının konusu cehaletin bu kadar popüler olmasındaki hayrettir. 

  Cahil kavramına zır birçok kavramın olduğunu söyledik, ama bize göre cahil kavramına karşıt olan bir kimsenin tavrı ise şu şekildedir; bir şeyi kendi çabasıyla veya kendi dışındaki faktörler ile öğrenen ve o bilgiye uygun davranan kimse cahil değildir. Burada iki farklı örnek ilen bilen kimseye dair bir tasvir ortaya konulabilir. İlk örnekte; karenin dört kenarlı olduğunu öğrenen bir öğrencinin, karşılaştığı matematik problemlerinde karenin dört kenarını esas alması, bilen kimsenin tavrı iken kareyi beş kenarlı bir öğe olarak ele alması bilen kişiye uygun olmayan bir tavırdır. İkinci örnek, dinsel pratik ile ilgili olacaktır. "Temizlik, imandandır." hadisinden herhangi bir kanal ile haberdar olan bir kimsenin; ruhunu, bedenini, kıyafetlerini, evini, çevresini ve doğayı temiz tutması bilen kişiye uygun bir tavır iken, bunun aksi yönde kirletmesi veya temizleyen kimseye engel olması ise cahilâne bir tavır olarak tarif edilebilir.

  Şu ana kadar cahil, cehalet ve kısaca bilen kimse diyebileceğimiz bazı tanımlamalar yapıldı. Peki, "Bilgi, nedir?" Yani bilginin kendi özü ve bizim bilgi diye tarif edebileceğimiz şeyler nelerdir? Sözlük anlamına baktığımız zaman bilgi; insanın kendi aklıyla, gözlemleriyle, duyumlarıyla veya kendi dışındaki güvenilir başka kanallar üzerinden ulaştığı gerçekliğe denilmektedir. Felsefî terminolojide ise bilgi, bildiğinin farkında olan bir varlık olarak insanın, diğer varlıklar ile olan etkileşimden çıkan şeye denilmektedir. Günümüz insanı için bilgi denildiği zaman akla ilk olarak, pozitif bilimlerin ortaya koyduğu bilimsel veriler gelmektedir. Bu söylemin doğru olduğu bir yön vardır. Ancak bu söylem, bilgi sadece pozitif bilimlerin bize sunduğu şeylerdir şeklinde olursa, bu büyük bir yanılgıdır. Pozitif bilimlerin verileri, bilgi olarak kabul edildiği gibi sosyal bilimlerin ortaya koyduğu verilerde bilgi kapsamında değerlendirilmektedir.

  Subjektif bir değerlendirme olarak kabul edilebilir, ama bize göre dünya üzerinde veya dünya dışında olup insan ile ilintili her şey sadece teorik ve pratik bilgi kapsamında değerlendirilir. Burada şu şekilde bir eleştiri yöneltilebilir: Pozitif bilimlerin, dinlerin, sağlık ve sosyal bilimlerin ortaya koyduğu şeyler, nasım teorik veya pratik kapsamda değerlendirilecektir, bu bir muammadır. Bu eleştiriye şu örnek üzerinden cevap verilebilir. Sözgelimi teknolojinin gelişmesi ile silah sanayisi de gelişmektedir. Günümüz silahlarının, ilkçağdaki silahlara nazaran tesir düzeyinin çok daha fazla olduğu bir gerçektir. Bu tesir düzeyindeki gelişim,matematiksel verilerden faydalanıldığının açıkça göstergesidir. Ancak aynı silah sanayisinin koca bir dünyayı değil; kırsal bölgede kendi halinde yaşayan bir aile, bir hayvan veya bir bitkiyi dahi rahatsız etmesi veya onu ortadan kaldırması pratik bilgi kapsamında değerlendirilebilir.

 Şimdi ise insanların bilgi karşısında aldıkları tavırlar maddeler halinde ortaya konulacaktır. Tabiki bu maddelerin ortaya konulmasında subjektif bir tavır söz konusudur.

Bu tür kimseler; bilgiyi severler, bilgiyi ararlar ve bilginin gereğini ortaya koyarlar. 

1. Bu tür kimseler; bilgiyi severler, bilgiyi ararlar ancak bilginin gereğini yerine getirmezler.

2. Bu tür kimseler; bilgiyi severler, ancak kendi iradesiyle veya kendi iradesi dışındaki faktörler sebebi ile bilgiye ulaşamaz ve gereğini yapamazlar.

3. Bu tür kimseler, bilgiyi sevmezler ve bilgiyi aramazlar ancak bilgiye saygı duydukları gibi bilgiçlik de taslamazlar.

4. Bu tür kimseler, bilgiyi sevmezler, aramazlar ama bir bilge edası ile dolanırlar.

5. En tehlikeli olan kimseler ise şunlardır; bilmezler, bilmek istemezler, bileni konuşturmazlar ve cehaletlerini bir övünçmüş gibi yaşar ve yaşatmaya çalışırlar.

   Gelelim ülkemize, ülkemizin geleceğine aydınlık olacak kimseler yok değildir. Ancak kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile birlikte, zaten bilgiye ulaşma konusunda takındığımız tembelce tavır perçinleşmiş oldu. Şöyle ki zaten kitap okuyan, düşünen ve yazan bir toplum değiliz. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile bu oran daha da aşağılara indi. Bizim bilgiden uzak kalmamız, bir boşluğu ortaya çıkardı. Bu boşluğu dolduran ise başta bazı gereksiz detaylar oldu. Örneğin dünyanın en büyük karpuzu kaç kilogramdır, dünyanın en yaşlı insanı veya popüler bir kimsenin boyu veya kilosu gibi detaylar zihinleri işgal etti. Daha sonra bilgiden uzaklaştığımız için; iyilikten, erdemden ve sanattan da uzaklaştık. Bazı popüler sanatçılar(!), birbiri ardına kullandığı ve aralarında hiçbir bağıntının olmadığı üç beş kelime ile muazzam şarkılar ortaya koydular. Bilgiden uzaklaştığımız için sadece güzel veya yakışıklı olup, başka hiçbir meziyeti olmayan kimseleri başımıza taç kıldık.

  Sonuç olarak şu söylenebilir. Eskiden bilmediğimizin farkında idik. Kadim gelenek bize kendimizi bilmeyi öğretti. Ancak modernizmin bir saldırısı olarak, biz artık bilmediğimizi kabul etmiyoruz. Kabul etmediğimiz gibi bu lümpen tavrı zoraki bir şekilde yaşatmaya çalışıyoruz. Benim bilgiden öğrendiğim yegâne şey şudur, bilgi bana kendimi bilmeyi öğretir. Ama toplum…

Yorum Gönder

4 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement