Tanımak mı, tanımlamak mı?
Yeni doğmuş bir çocuk ile ömrünün sonbaharında olan bir kimsenin arasındaki bilişsel düzeyin bir uçurum kadar olduğu aşikârdır. Ömrünün sonbaharında olan kimsenin de bir zamanlar, yeni doğmuş bir fert olduğu unutulmamalıdır. İşte insan doğduğu ilk andan, hatta anne karnında dünyayı tanımaya ve tanımlamaya başlamaktadır.
O hâlde tanıma, tanıtma ve tanımlama kavramları üzerinde durmak gerekir. Ancak bütün bunlardan önce, tanım kavramına değinmek gereklidir. Tanım kavramı, söz konusu olan bir eşyanın, hayvanın, bitkinin kısaca insanın kendisi ve kendisi dışındaki her şeyin içsel ve dışsal özelliklerini tarif ederek, diğer varlıklardan ayırmasına yarayan bir şeydir. Tanım kavramına bu şekilde bakıldığı zaman, herhangi bir varlığın niteliksel ve niceliksel yönlerini belirtme veya açığa çıkarma da denilebilir. İnsanoğlu ise başta kendisi ve kendisi dışında olan her şeyi bu tanımlara bağlı olarak tanımlamaktadır. İnsanın yaşadığı yeri, bağlı olduğu inancı, tuttuğu takımı ve hayatına tesir eden her şeyi bu tanımlar ile diğer insanlara aktarmaktadır.
Bizim için önemli olan ise tanıma, tanımlama ve tanıtma kavramlarıdır. Tanımlama kavramı ise, mezkûr şeyin sınırlarını belirleyerek tarif etmek ve onu sınırlandırmaktır. Tanımlama bu şekilde olduğunda, bahse konu olan şeyi, tanımlayan kimse tanımladığı şey üzerinde hâkimiyet kurmakta ve ondan pratik veya teorik olarak faydalanmaktadır. Buradaki tavır, modernist algının bir sonucu olarak, eşyanın hakikatinden soyutlandırılıp sadece maddesel yönünden geçici olarak istifade etmektir.
Bir diğer önemli olan kavram ise tanıtmadır. Tanıtma kavramı ise insanın herhangi bir şeyi kendi becerileri ile veya kendisi dışındaki faktörler ile alımlamasıdır. Bu alımlama türü insanı, bazen tanımaya ve bazen de tanımlamaya götürmektedir. Ancak ekseriyetle insan, kendisini maddeye gark eden tanımlamaya düçar olmaktadır.
Son ve en önemli olan kavram ise tanımadır. Bahse konu olan herhangi bir şeyin sınırlarını ihlal etmeden ve onun üzerinde despotik bir tavır kurmadan alımlamadır. Bu alımlama türü, maddenin hakikatin görünür yüzü olduğunu ve onu sömürmekten ziyade kendisinin de hakikatin bir parçası olduğunu anlamaktır. Ancak insan tanıma yerine sürekli bir şekilde tanımlamaya başvurmuştur. Bu durumun sonucunda ise din, insaniyet, vicdan, özgürlük, adalet ve etik gibi kavramların içleri boşaltılmıştır. Bu durum tıpkı bazı avcıların, avladıkları hayvanların derilerinden, içleri pamuk veya bez parçaları ile doldurulmuş hayvan temsilleri yapmasına benzemektedir.
Sonuç olarak tanıma, her zaman tanımlamadan iyi ve müteal bir konumdadır. Ancak günümüz insanı, kendisi ve kendisi dışındaki her şeyi sadece görünürlüğüne bağlı kalarak tanımlamaya alışmış ve her geçen gün bu zehri ruhunun derinliklerine zerk etmektedir.
0 Yorumlar