İbn Nefis' in Fâzıl b. Nâtık Adlı Eseri Hakkında Bilgilendirme
Millattan sonra 13. asırda yaşamış olan bu tabip, müderris, mütefekkir ve filozof alim, bazı tarihçiler tarafından "İkinci İbn Sina" diye de anılmaktadır. Ayrıca kendisi Harvey ve M. Servetus'tan asırlar öncesinde küçük kan dolaşımını bulan kimsedir. Eseri hem Fazıl b. Natık hem de er- Risaletül Kâmiliyye diye bilinmektedir. Bu isimlendirmelerdeki farklılığın sebebi hikayeyi anlatan kimse Fâzıl b. Nâtık iken, hikayenin kahramanı ise aklî temeller ile peygamberlik kurumunu açıklamaya çalışan Kâmil adlı kimsedir. Ayrıca Kâmil isminin Mısır sultanı Kâmil el- Eyyubi'ye ithafen de söylenmiş olma ihtimali vardır. Her iki isimlendirme de İbn Nefis'e ait olduğu bir gerçekliktir.
Fâzıl b. Nâtık adlı yapıtın İbn Tufeyl'in Hay b. Yekzan adlı yapıt ile ortak noktaları olduğu gibi farklı noktaları vardır. İki yapıtta insanın doğal koşullarda ana ve babasız oluşumunu konu edinmesine rağmen, İbn Nefis'e göre insan toplum içerisinde yaşaması zorunlu olmasına rağmen, İbn Tufeyl insanın tek başına yaşamasının da mümkün olduğunu söylemektedir. İbn Nefis'in eserinde Kâmil, ateş yakmayı ve yemek yapmayı insanlardan öğrendiği açığa çıkmaktadır.
İbn Nefis'in yapıtında Kâmil, ılıman bir iklimin hâkim olduğu bir adada anasız ve babasız olarak var olmuştur. Adada yaşanan bir sel felaketi sonrası, sel sularının önüne kattığı toprak bir mağaranın içerisinde toplanmıştı. Sular çekilip havaların düzelmesiyle bekleyen toprak, hava koşullarının değişkenlerine göre organları oluşmaya başlamış ve sonuç olarak insan bedeni oluşmuştur. Buradaki oluşum tesadüfi olmayıp, aşamalı olarak bilinçli bir yaratım işlemidir.
Kâmil, mağaradan çıkıp çevresini tanımaya başlamıştır. Meyvelerin tadını, hayvanların sesini veya hayvanların döngü içerisindeki konumunu aklını kullanarak anlamaya çalışmıştır. Kâmil düşünmeye başladığı andan itibaren kâinatta bir düzenin olduğunu ve bu düzeni oluşturan bir Yaratıcı olduğunun farkına varır. Kâmil'in hayatındaki dönüm noktası ise bir ticaret gemisinin yolculuk esnasında yaşadığı tahribatı gidermek için adaya gelmesiyle gerçekleşir. Kâmil ilk olarak bu insanları uzaktan izler, farklılıklar olmasına rağmen onların kendi türünden olduğunu anlar ve onlarla kaynaşır. Hayatında pişmiş eti ve ekmeği ilk defa bu yolcular sayesinde yer.
Kâmil gençlik döneminden itibaren peygamberlik kurumunun gerekliliği üzerine düşünmeye başlar. Hatta O, Hz. Muhammed'in doğumu, ölümü, hitabeti, hicreti, evliliği, ibadetleri kısaca yaşamının her anını rasyonel bir biçimde açıklamaya çalışmıştır.
İbn Nefis'in Kâmil adlı roman kahramanı üzerinden ortaya koyduğu insan prototipinin nasıl olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kâmil, kendi aklını kullanarak önce Yaratıcıyı bulmuş, onun insanları yarattığını fark etmiş. İnsanın toplumsal bir varlık olduğunu kabul etmiş. Toplumun varlığı iyiliğin habercisi olduğu gibi kötülüğünde habercisidir. Kötülüğün yaygın olduğu toplumların kalıcı olmayacağı aşikârdır. Ve Allah bu toplumları düzenlemek için insanlar arasından kendileri gibi olan ancak diğerlerinden ayrı olarak kendisi ile irtibatta olduğu bir elçi seçer. Bu elçiler de iman, ibadet, ahlâk ve muamelat konularında insanlara hem örnek olur hemde onlara bir ideal bir yaşam tarzını öğretirler.
Kâmil, son peygamber Hz. Muhammed'in hak olduğunu ve Hz. Muhammed'den sonraki süreçleri de aklı ile temellendirmeye çalışmıştır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Hz. Muhammed'in vefatından sonraki gelişen süreçte İslam, Arap Yarımadasının dışına çıkmış ve farklı kültürlerle karşılaşmıştır. Bu karşılaşmalar sonucu İslam inancını savunmak amacı ile rasyonel ilkelere başvurulmuştur. İbn Nefis'in bu eseri de bu savunmanın sonuçlarından biri olmasının yanı sıra felsefe ve dini uzlaştırma çabasınının sonucunda ortaya konulmuştur.
Kaynak: İbnü'n Nefis, Fâzıl b. Batık ( Risaletü'l- Kâmiliyye), Çev.: Cevher Şulul, İnsan yayınları, İstanbul, 2021
0 Yorumlar